ŞÜKRÜ KARAKUŞ
ŞÜKRÜ KARAKUŞ ESTETİĞİ Ümit Gezgin Şükrü Karakuş estetiği gelişmeci bir dinamik oluşturur kendi bütünlüğü içinde bakıldığında. Bu gelişmeci yapı mikro ve makro kozmos arasında kalan ve durmadan kendi kimliğini ön planda tutmaya gayret sarf eden alanda varlık gösteriyor ki, bu sanatsal yaratıcılık ve kalıcılık anlamında çok önemli açılımları barındırıyor. Tam olarak kolay kavranılamayan bir dünyanın ressamı olarak duruyor karşımızda Şükrü Karakuş. Bilimin bile sınırlarına ulaşamadığı bir makro ve mikro kozmos estetiğin sınırsızlığında tekrar kendini var etmenin yollarını araştırıyor. Bu elbette tıkanma noktasına gelmiş Türk ve dünya plastik sanatları, özellikle pentür resmi için de yeni bir soluk ve açılım çabası olarak kabul edilmeli. Kendini yenileyen, yenilemeden korkmayan bir sanatçı olmamın sorumluluğuyla hareket ediyor Şükrü Karakuş. Bu da onu yeni ve orijinal olanın estetiğine götürüyor. Klasik konuların çok uzağına yüreklice taşıp kendi estetiğinin geniş damarların var edebilecek cesareti gösterebiliyor. Böylelikle yüzlerce yıldır kullanılagelen klasik konular, modern ressamlar eliyle hem bir eleştiriye ve hem de özgün açılımlara uğratılarak bir anlamda tedavülden kaldırıldı. Şimdi hem popüler olan ve hem de yaratıcı estetiğin kalıcı damarını oluşturan unsur: ‘’kendi konunu ve estetik alanı kendin yaratacaksın’’ slogandır. Bir çok ressam işte tam bu noktada büyük tıkanıklık gösterirken, Şükrü Karakuş gibi bazı ressamlar kendi alanlarını, konularını ve estetiklerini yeniden var ederek kalıcılık ve özgünlük yolunda devam edip gidiyorlar. Bu şimdi klasik bir mantığın ötesinde kalarak, modern bir açılım kazandırmak ve kalıcı bir yol izlemek bakımından çok önemli bir noktayı işaretlemektedir. Modern olmak, geçmişte kalmamak artık kendini yeniden ele geçirmekle ilgili bir kavramdır. Bunu elbet ressam yapacak. Modern olabilmeyi tuval boyutlarında kalarak gerçekleştirebilmek büyük bir açılım olmaktan öte, yaratıcı bir devinimselliği de içermektedir çünkü. Şükrü Karakuş’un resmi alabildiğine estetik, alabildiğine pentür ve sıcak bir resim. O topraksılık elbet yeryüzüne bütün bağımsızlığına rağmen tutunan veya tutunmak isteyen sanatçının bir açılımı olarak durmaktadır karşımızda. Varoluş, makro mikro ölçek içinde bir yerde, dinamik ve süregen bir tepki olarak durmaktadır ressamda. Uzaktan bakıldığında alabildiğine soyut ve anlaşılmaz görünebilir, ama gerçekte tüm görsel imge oluşturuculuğundan ziyade plancılığın matematiksel imajına kendini bırakarak var etmiştir ki; bu da soyutun imge yaratıcı bir imajinatif varlığına işaret eder. Kurguyu estetik ve sistematik anlamda bu kadar bilinçlice uygulamanın sonucu birçok ressamda estetikten ve plastik dilden taviz vermeyi doğururken, Şükrü Karakuş’ta bu tam tersi bir oluşuma dönüşmüş düzen; estetiğin ve plastiğin dayanağı adeta kaynağı olmuştur. Arayışı durmayan bir resmi oluşturmak sanıldığı gibi kolay değildir. Bu arayış bir silsile takip ediyor ve süreklilik arz ediyorsa bir de, o zaman zorluk iki kat artmaktadır. Gizemli gerçekler dünyası ve bu gerçeklerin sanattan ziyade daha çok bilimin alanına girmesi ve bu alanda daha çok da bilim adamlarının uğraşması; sanatçılar için, özellikle ressamlar için zorluk yaratmaktadır. Çünkü başta bilimin alana giren unsurlarla uğraşan ve onu sanatına dönüştürmeye gayret sarf eden ressam azlığı zorluğu örnekleme bağlamında bir kat daha arttırmaktadır. Tek başına kalan kendi alanını ve estetiğini kendi yaratmak durumunda bulunan sanatçı gerçek anlamda bir başarı ve başarısızlıkla karşı karşıya kalıyor demektir bu durumda. Ya başarılı olacak ve takdir toplayacak, ya da hepten ucuzluğun ve başarısızlığın içine düşecektir. Şükrü Karakuş işte böyle bir zorluğun altında üretim ve yaratımına devam etmektedir. Gerçekten zordur, estetik gibi de görünen bilim alanının estetiğe dönüştürülmesi zor olan bölümleriyle uğraşmak. Tüm cazibesine ve etkileyiciliğine rağmen, makro ve mikro dünya resme ve tuvale aktarıldığında hiçbir hata etmeyen bir gerçekliğe oturmaktadırlar. Çünkü bu alanda deneyip başarısız olmuş birçok sanatçı var. Ve sanıyorum bu alanda başarılı olmuş ender sanatçılardan biri Şükrü Karakuş; onu da azmine, ondan öte sevgisine bağlıyorum ben. Korkunç içten bir sevgi var etmiş tüm bu resimleri. Mikro makro kozmos arasında duran insanın trajik yazgısından da ipuçlarını barındırarak var olmuş bütün çalışmalar. Bu, bütün resimlerin salt bir dekorasyon mantığının uzağına kendilerinin taşımalarını doğurmuş böylelikle. Kendinden emin ve sabırlı tuşlar, fırça vuruşları, kavramsal içeriği de hesaba katan ve ona da yabancı olmadığını bilen bir ressam anlayışı ile Şükrü Karakuş yoluna devam edip gidiyor. O topraksı, sakin ve köküne bağlı hava, kendinden ve sanatından emin oluşun göstergeleri olarak durmaktadır karşımızda. Bilincin bilimle ve sanatla, görsellikle ve estetikle buluştuğu bir noktadır aynı zamanda bu. Yaratıcılığın bilimsel disiplini dışlamadan ve geri durmadan tesadüflere ve içsel sıçramalara da bağlı olduğuna inanmakla ilgili bir durumdur. Şükrü Karakuş kendine yarattığı alanla, estetiğini yeni bir dizge formunda oluşturup, oturmasıyla Türk resmi içinde yerini almış bir sanatçı olarak kabul edilmeli. Bu estetik yapılanım araştırmacı bir kimliği öncelediği için, belki üslup bakımından kendinden bir şey kaybetmeden devam edecek, ama konu ve alan bakımından yeni ve yenileşmeci mantığını sürdürecektir kansındayım. Son dönem çalışmalarını resme uygun estetik mekanında sergilemesi Şükrü Karakuş’un mekan-sanat, mekan-resim bağlamlarına da tanı koyması bakımından önemli örtüşme noktaları kazandırıyor. Çünkü bence her mekan resme uygun değildir ve yine her resim her mekana denk düşmez. Oysa bu mekan ve bu resimler birbirini var ederek yeni konum alıyorlar. 2000, İstanbul