ŞÜKRÜ KARAKUŞ
ŞÜKRÜ KARAKUŞ VE SUÇ Ayşegül Sönmez Dali'ye göre en libidinal iştir Guimard'ın tasarımları. Şimdilerde buzdolaplarımızı süsleyen magnetlardaki Paris metro istasyonları tasarımlarını kasteder. Hector Guimard'ın tasarladığı kıvrımlı kent detaylarını... Bunları kıyasladığı ise modernist mimar Corbusier'dir. Dali için “korkutucu ve yenebilir bir güzelliğe sahip”tir bu tasarımlar.. Alvar Aalto, 1930'larda akışkan ve dışavurumcu bugünkü İKEA döşemelik tasarımlarını hatırlatan çizgilerini çizer. Art Nouveau yaşayan organizmaları derinden inceler. Çiçek ve fauna, stilize edilir defalarca farklı renklerde... Bazıları soyutlamaya gidecektir ister istemez. Mesela Bugatti'nin salyangoz sandalyesi... Carlo Mollino'nun 1950'lere tarihlenen işleri hiç şüphesiz Gaudi'nin mobilya tasarımlarına selam verir bıkmadan...Organik bugünkü gibi henüz dondurma veya ekmeğin önüne gelmekte açele etmez. Temkinlidir. Organik obje demek modern insanın karakteristik özelliklerine göre tasarlanmış objedir. Onun sağına soluna göre. Organik henüz çiftliklerde yetişen tavukların serbest dolaştığı anlamı da taşımaz. Organik tasarım fonskiyonelliğin yanı sıra çoğulcu tasarımdır.Yeni malzeme plastik, fiber, poliüretan, polimad hepsi olabilir... Akışkanlık hissi, ritm duygusu esastır. Verner Panton'un Fantazi manzarası ve Olivier Mourgue'nin Cellule Cafeteria'sı hayalgücünün özgür dolaşımını fiziksel hayatımıza adapte etmeyi dener. 1966 yılında ilk psikedelik afişler San Francisco'da görünür. Bill Graham'in düzenlediği Rock ve Pop konserlerinin etkisiyle... Hapshash ve Coloured Coat grupları bilinen psikedelik afiş tasarımcılarıdır. Wes Wilson, Vitor Moscoso... İşaretler ve imgelere Art Nouveau ne kattıysa onlar da bu ruhu tekrar ayağa kaldırmakla meşguldür. Saçlar, tüyler bazen androjen figürler ya da tam tersine cinsellikli figürler... Bonny Maclean'in Yardbirds konseri afişi. Bugün detaylarıyla gözümüzün önüne gelir ve gözümüzü onca kıvraklığıyla oyalamayı sürdürür. Afiş ve albüm kapakları bir zamanlar Paris'i, Brüksel'i, hatta İstanbul'u istila etmiş Art Nouveau'nun tekrar ürediği bir ifade biçiminin en popüler mecraları haline gelir. Duyular bir kez uyarılmıştır. Akıl dışlanır. Kıvrım ve ahenk, duyuları tıpkı LSD gibi harekete geçirecektir. Ya da tam tersi... Kıvrımlar ve karşı kıvrımlar, vahşi ve yumuşak arabeskler çizgiyi özgürleştirirken ve rengi salıveren... Rakam girecekse bile bağımsız girer bu tasarımlara... Ritmini takip eder, bu akışkan imgenin akmak isteyen imgenin... Rock ve pop konserlerindeki melodiler gibi... Art Nouveau, 1960'larda tekrar hortlar böylelikle... Bu öte yandan bir yeraltı kültürünün de doğuşudur. Reprodüksiyonlar farklı malzemede arttıkça psikedelik estetik kaplar her iyi şeyin üzerini... Albümlerin özellikle... Bu yeni bir Art Nouveau'dur. Aslında ona yeniden bir bakıştır. Filmlerden Landru (1962), Judex (1963), La ronde (1964), Hibernatus (1969) ya da Les barbouzes (1964), La M étamorphose des cloportes(1965), What's New Pussy Cat ? (1965), Cannabis {1969)... Yetişkinler için çizgi romanlar da Art Nouveau'nun erotik imgeleminden faydalanacaktır. Özellikle kadın bedenini tarif edişinden... Sıra çok geçmeden tekstile, eteğe, elbiseye ve döşemelik kumaşa da gelir. Art Nouveau'nun korkusuzca boşlukları doldurması, 1960'lardaki yeniden hortlayışında daha bariz değil midir? Kesinlikle, evet. Şükrü Karakuş'un soyutunda da işte Adolf Loos'un yasakladığı ornament vardır. Modern çağa adım atarken aydınlanmacı fikirlerin karşısında durduğunu söylediği ornament... Ona göre her şey hız kazanırken zaman ve maddi kayba yol açar ornament... Ekonomik bir suçtur. Karakuş da bu anlamda suçludur. Tanıdık insani duygulara hitap ettiği akrilik tuvallerindeki soyutlamalarıyla gerçek bir suçludur. Temsili bir resim yapmaz. Sezer Tansuğ'nun bahsettiği yüzeyden de uzaklaşmıştır. O yüzey ki, “her somutlaştığı anda yitirilen bir bileşkeler zincirine dönüşüyor. Tıpkı “emri vücud hattı olmayıp devri” olduğu gibi...” Şükrü Karakuş, yüzeyle ilişkisini yüzeyden değil yüzeyin açıldığı derinlikten yana sürdürür. Bu yüzeyde yer alacak biçimlerde kararsızdır. Formun soyutluluğuna ve süreksizliğine duyulan ilgisi hatta iştahı barizdir. Lakin formları, materyal da süreç temelli değildir. Bu formlar asla sabit olmamalarına değişken olmalarına rağmen kullanıldıkları materyalin taleplerini öne çıkarmazlar. Doğadan esinli ve doğayı referans alarak kullanan kişisel deneyimlere evsahipliği yapan yüzeyler söz konusudur onun resimlerinde... Akriliktirler ve sürecin izini yansıtmadıkları gibi el izini, emeğini de ifşa etmezler. Bu soyut resimler aynı zamanda ilüzyonist bir evrene, paralel bir evrene açılırlar. Elle dokunmak isteyeceğimiz, gözle göremeyeceğimiz organizmaların dünyasına... Karakuş'un resimleri, doğada bulunan formların analitik görünümlü çizimlerine benzeyerek doğanın keyfi bir stilizasyonla yorumlanmasından oluşurlar. Mantığa dayalı olmayan tinsel bir dışavurum aracılığıyla doğanın öznel ve stilize formlarla ifade eden Art Nouveaucularla, Psikedelik albüm kapakları tasarlayanlarla bu yüzden kesişirler. Doğuda boşluk korkusu yoktur. Batı'da ise onu yenmek için büyük bir mücadele vardır. Bugün cep telefonlarımız, tablet ya da bilgisayarlarmızdaki ekran koruyucuları boşluk korkusunun bu yüzyılda da her seferinde yenilmek istendiğini hatırlatır Yani Loos yanılmıştır. Ve Şükrü Karakuş'un elleriyle hem bir Doğulu hem de bir Batılı gibi, bazen bir Doğulu bazen bir Batılı gibi, kimi zaman bir Doğulu, kimi zaman bir Batılı gibi, doldurduğu boşluklara bu yüzyılın insanının da tahammülü yoktur. Ekranları korumak şarttır! 2013, İstanbul